Müslüman Kardeşler son yerel seçimlerde halktan ağır bir darbe yedi. Yüzyılın başında Siyasal İslam’ın bu hüviyetini koruyarak iktidara gelmesi, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş değerlerinin inkârı anlamına gelmekteydi. Avrupa Birliğine üye olacağız yalanı ve bazı hukuki ön reformlarla halkı kandırdılar. Gizlemeyi kısmen başardıkları çirkin yüzlerini açığa vuracak cesarete ancak on küsur yıl sonra kavuştular. Öylesine sahtekâr ve başarısızdılar ki sonradan dinsel okullardaki öğrencilerimiz Deizm’e yöneliyor diye kendi içlerinde bir rapor hazırlayıp, ardından hemen ortadan kaldırdılar. Her alanda yarattıkları büyük tahribat sonucu siyasal bir hareket olarak halen onarılması çok zor bir çöküntü içine düştüler.
Şimdi Türkiye’de benzeri ikinci bir siyasi tehlikenin (şoven ırkçı milliyetçiliğin) köktendincilerin akıbetine uğratılması gerekiyor. Bu alanda da halen elimizde önemli kozlar bulunuyor:
Birincisi, insanları açlığa/yokluğa/ yoksulluğa mahkûm ederek çöken İslamcıların iktidarına ortaklık etmenin ağır vebali altındalar.
İkincisi, AKP’yi sertliğe yönelten aşırı kutup konumlarını halen korumakta ısrar ediyorlar. Özellikle “Kürt” sorunu konusunda hemen seçimlerin ertesinde bütün ülkeye ve halkın tüm katmanlarına yayılan bir tepkiyle karşılaştılar ve geri adım atmak zorunda kaldılar. Halk hukuk tanımazlığa geçit vermedi.
Üçüncüsü, sorumluluğunu paylaştıkları AKP iktidarı kutuplaştırma, düşmanlık ve nefret söylemiyle 20 yılın sonunda insanlarımızı çok yordu. Ekonomi dibe vurduğu için şoven mihrakların kavga çağrılarının ve hamasetin, canından bezen halkı etkilemesi zorlaştı.
Dördüncüsü, AKP on küsur yıl önce Türkiye’yi IMF’ten kurtardık diye övünmekteydi. Genel seçimler üç-dört yıl sonra yapılacak ve bu dönemde para bulmak için IMF’e tekrar başvurmaktan başka çareleri kalmadı. Şoven ortakları bu yolda önlerindeki en büyük engel, bir şekilde tasfiye edemezler ise batacaklar. Önümüzdeki haftalarda bu çatlak nasıl sonuçlanacak göreceğiz.
Beşinci ve en önemli kozumuz, yıpratmaya çalışırken kitlelerin gözünde güçlendirdikleri Atatürk’ün manevî mirası, yani Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulup bir asır yaşamasını sağlayan değerler. İşgalci Yunan ordusunun Yunan kaynaklarının da teyit ettiği Ege bölgesindeki korkunç mezaliminden kısa bir süre sonra Yunanistan’a uzatılan dostluk eli örneği mesela. Günümüzde kavgayı, düşmanlıkları haklı gösterecek daha ağır nedenler mi var?
Nihayet, Atatürk’ün de amacı olan çoğulcu demokrasi uğruna, yumurta kafalı bazı dostlarımızın hayal ettiği ılımlı islam projesinin geçersizliğini kanıtlayan meşakkatli bir süreçten geçtik ve artık sonun başlangıcındayız. Geleceğe güvenle bakmamızı sağlayan en önemli faktör, çöken bir imparatorluk ve savaşlarla büyük insani kayıplara uğramış zayıf bir toplum yapısı üzerine inşa edilen seküler, çoğulcu, çağdaşlığı önceleyen devletimizin korunması için bundan böyle silahlı kuvvetlere, darbelere ihtiyaç kalmaması. Halk, sessiz, tepkisiz, edilgen kalmayacağının Gezi Sürecinden sonraki anlamlı bir örneğini verdi.
Son yerel seçimlerin koyu baskıcı otokrasiye rağmen ortaya çıkardığı şaşırtıcı sonuçlar tüm yurtseverlere öylesine moral kuvvet sağladı ki, dinsel/şoven bağnazlıklar zamanla etkisiz azınlığa dönüşmeye mahkûm görünüyor. Özellikle seçmen kitlesine yeni katılan genç nüfusu dijital devrim çağında hurafeler ve hamasetle aldatmak bundan sonra kolay olmayacaktır.


