HAKKIMDA

Previous
Next

HAKKIMDA

Ben Milattan önce 1937 İstanbul doğumlu, GS Lisesi ve Mülkiye mezunu bir Büyükelçi eskisiyim. Tayiban Emirliğinin ağır baskı ve sansürü altındaki medyada 2021 başından sonra yayınlanma şansı kalmayan mesleki yazılarımı özgürce sürdürebilmek için bu blogu açtım. Çocukluğumuzda bize öğretilen ve büyüklerimizin kısaca “âdâb-ı muâşeret” dedikleri kurallara göre insanın kendi özelliklerini sayıp dökmesi görgüsüzlüktür. Ancak bilişim eksperi büyük torunum Atakan yaygın “usule uyup BLOG’una yaşam öykünü koymaya mecbursun” dediği için gönülsüz yazıyorum. Mülkiye’yi burslu okudum. Bitirince bir yıl gene bursla Fransa’ya eğitime gittim. İki tam yıl askerlik (Ayazağa At bakım tabur subayı ve tercüman) sonrasında kırk küsur yıl Dışişleri memurluğu. İki yıl içerde dört yıl yurt dışında dolanıp durduk. Hepi topu bu.

Dışişlerinin bizim zamanımızdaki oldukça zor giriş sınavından canını kurtarmak kolay değildi. Ben iki kez girmeye mecbur kaldım; ilkinde yazılıları ikincilikle aştığım halde (yazılıda 1. ve 2. olmak girişte tercih nedeni sayılırdı) sözlü hukuk sınavında tatsız/anlamsız bir soruya tepkiyle (menkul ipoteğini bilmiyordum; köylülerin ineği ev/tarla yerine sayılırmış) jüriye biraz sertçe diklendiğim için kızıp çaktırdılar. Bir yıl sonra askerdeyken girip gene yazılıları ikinci kazandım ama bu sefer diklenmedim. Sonra meslek içi Başkâtiplik sınavına takılmazsan, yaşamında çok ciddî bir yamukluk da olmadığı takdirde yavaş yavaş rütbeleri alıyorsun[1]. Başlangıçta üçüncü/ikinci kâtip Başkâtip gibi pek yüceltici olmayan rütbelerden sonra önce Müsteşar sonra da Elçi hatta Büyükelçi rütbesi alıyorsun.

Rütbenin başına bu “büyük” lafı gelince insanlar galiba bir şeyler vehmediyor. Oysa, Maliye müfettişi, hesap uzmanı ya da Kaymakam/Vali okuldaşlarımızdan hiçbir farkımız yoktur. Ben sade suya Mülkiyeliyim; en belirleyici özelliğim de budur. Mülkiye altı asırlık teokratik bir imparatorluğun enkazından/küllerinden Ata’mızın mucizevi şekilde yarattığı, dünyada emperyalizmin insafsızca sömürdüğü yoksul uluslarda hayranlık/saygı/savaşım umudu yaratan çağdaş/uygar T.C’nin en seçkin eğitim kurumlarından biridir. 19. Yüzyılın ortasında Osmanlı Devleti’ne yönetici kadroları yetiştirmek üzere kurulmuştur.[2] Osmanlının yıkılış döneminde Mülkiye-Harbiye-Tıbbiye üçlemesi ulusun kurtuluş ümidini taşıyan gençleri simgelerdi ve bu gençler çok sayıda şehit verdiler. T.C.nin bu acılarla yüklü kuruluş öncesi döneminden ve Kurtuluş Savaşımızdan bize miras kalan değerler Mülkiyelileri ömür boyu terk etmez.

Osmanlı Devleti Ulemadan Takiyüddin Efendinin İstanbul’da kurduğu ve bir süre astronomi gözlem ve hesapları yapan rasathaneyi 17. Yüzyılın eşiğinde bilime muhalif bir tarikatın etkisindeki Şeyhülislam Kadızade’nin fetvası ile 1580 yılında denizden topa tutarak yıktırabilmiştir.[3] Bu tarihimizdeki en anlamlı olaylardan biridir. Böylece yobazlığın açtığı kapıdan girip şeriata takılarak yıkılışına yürüyen Osmanlının uygarlığa/Batıya açılan yüzü olarak Mülkiyeden dokuz yıl sonra tedrisata başlayan Mekteb-i Sultaninin kimliğimin oluşmasındaki belirleyici etkisini de vurgulamalıyım. Ata’mızın “Galata Saraya” diye imzaladığı resim eksiksiz tüm mezunların evinde asılıdır. Tayiban Emirliği şartlarında başlangıç yılında bir süre işlevsiz kalan, bu yıl da çeşitli nedenlerle yenilenmesi çok geciken Blog’umu artık bir internet sitesine dönüştürmekte olan torunum Atakan, sevgiyle/minnetle bakmaya doyamadığımız bu resmi açılış sayfasına koymayı akıl etti ve yanına kendiliğinden beni çok mutlu eden şu üç kelimeyi ekledi: “İZİNDE BİR ÖMÜR”. Galatasaray Sultani olduğu için çocukluktan Fransızca öğrendik. T.C.’de devlet okulu statüsü kazanmıştır ve bu sayede benim gibi dar gelirli memur ailelerin çocukları da okuyabilmiştir.                    

Meslek hayatımdaki üstün(!) başarıları ve gezip/gördüğüm çok sayıda ülkeyi burada özetle bile sıralamayacağım zira MFÖ tüm sevimliliği ile bir yerlerden görünüp, benim Büyükelçi sıfat ve konumunu aşırı önemseyerek kendini anılarını yazmaya mecbur addeden az sayıdaki bazı meslektaşımla dalga geçtiğim gibi “Sen neymişsin be Abiiiiiiii…. Heayyt hieyttt” diye haklı olarak beni tiiiyee alabilirler.  Yalnız, “madem tevazu taslıyorsun Blog’un açılış sayfasına pek görünür şekilde ‘Büyükelçi’ lafı koymak neyin nesi?” diyeceksiniz.

Haklısınız, bana kalsa koymazdım ama itiraf ediyorum; o bir teknik kurnazlık ve bir de kırık nostalji. Kurnazlık zira “Büyükelçi” lafı görünür olursa “Z” kuşağının arama motorlarında Blog’u görme/rastlama şansı yükselirmiş. Kırık nostalji zira günümüzde kapı önüne bırakılan boş yağ tenekesi gibi kullanımdan kalkmış bir mesleğin sahibiyim. Ben tüm hayatımı verdim, AKP öldürdü; bari Blog’uma bakanlar mazideki varlığını hatırlasın.

Raf ömrü dolan benim kuşağım deliğe süpürülmenin eşiğinde ve kalan tek umut gençler. Bu nedenle son bir diyalog kurarak onlardan bir bakıma özür dilemek istiyorum. Atamızın direktiflerine uyarak T.C.nin Suriye’ye, Irak’a dönüşmesine izin vermeyecekler eminim. İnanınız ki kırk yaş üzeri kitle ve bunların bilhassa erkek kesimi bir bütün olarak beş para etmez; istisnalar bu yargıyı değiştirmez. Bu kuşak tüm yoksul, ezik ulusların gıptayla baktığı bir çağdaş devlet yapısına zahmetsizce kondu ama korumayı bile pek beceremedi.  Biz gamla, kederle mayalanmışız; şen olasın sen “Z” kuşağı…

Hukuk dışı bir referandumla (Bknz: Sayın Sami Selçuk “16 Nisan Referandumu Geçersiz Mi?” https://www.youtube.com/watch?v=PURIC57N0iM [4]) Sudan tipi Başkanlık sistemine geçtiğimizden bu yana stresten/üzüntüden benim sağlığım etkilendi. İyi ki emeklilikten bu yana 20 yılı aşkın bir zaman geçti ve pek çok şey eskidi; zira artık yabancı dostların yüzüne bakamaz hale geldik. Sadece gençleri muhatap kabul edecek bir Blog yazma fikri bana bir teselli ödülü gibi göründü. Öyle ya, Blog kitap gibi parayla ulaşılan bir kaynak değil. Telefondan bakılabilir, gençler için büyük kolaylık, donuk değil canlı ve bedava bir bilgi aktarımı.

“Yalnız ve güzel ülkemiz” 2023 seçimlerinde tarihi bir dönemecin eşiğinde. Zkuşağı ve ““40 yaşından küçük kardeşlerim” T.C.nin güncel makus talihini yenecek uyanıklık ve enerjiye sahipler. Özünde iktidar isteseydi çözümü kolay bir çevre sorunundan kaynaklanan “Gezi Direnişinde”, yüreklerinde taşıdıkları “çılgın Türk’ü” coplu saldırılara pabuç bırakmadan sergilediler. ABD’nin eski haydut Başkanı Trump bile gençlerden çekiniyor, son ara seçimleri kaybeden has adamları suçu gençlere yüklüyor. Ben de kendi kuşağımın halen olanlardan duyduğu sorumluluk/suçluluk hissini, Ata’mıza karşı mevcut utancımızı bir milim olsun hafifletmek için bulabildiğim son imkân olan bu Blogu kullanmaya gayret edeceğim.

Düşünce her zaman zorbalıktan, kural tanımazlıktan daha güçlüdür zira dürüst, doğru ve inandırıcı olduğunda ışık hızıyla yayılır. Seksen küsur yıllık bir birikimden damıttığım bazı doğruları, kral çıplak hissi yaratan en açık/sert ifadelerle az sayıda gence aktarabilmek yaşamdan beklediğim son ödül.

[1] Ata’mızın kurduğu eğitim sisteminde diplomat olmak için İngiltere’deki gibi aileden soyluluk tercih sebebi değil; benim gibi dar gelirli bir memur ailesinin çocuğu olmak da T.C. Dışişlerinde yükselmenize engel değil. 
[2] AKP’nin saltanat döneminde de devletimizin tüm önemli kurumlarına üstün liyakat(!) sahibi yöneticiler yetiştiren mahdum Bilal’in Kartal İmam Hatip lisesi Mülkiyenin önüne geçti.
[3] Kadızadenin günümüzdeki vekili gerçekte Dürrizade’nin yeniden hayata dönen kişiliği olan Ulemadan Ali Erbaş “ilim/bilim” söz konusu olduğunda Rehberlerinden geri kalmıyor. Ancak, zaten bilinenleri tekrarlayıp can sıkmaktan ise yaptığı eğlenceli işlere değinmekle yetinelim: yılbaşı kutlamalarını engellemeğe, milli piyango çekilişini önlemeye çalışıyor. Boşa talim ama “osssunn” mübarek görevdir.
[4] Sayın Sami Selçuk’un “16 Nisan 2017 Halkoylamasına İlişkin Bilimsel Görüş” başlıklı kitabı pdf formatında yayınlandı. CHP Sitesinde hala ismi var. İndirmek için tıklarsanız “Not Found – HTTP Error 404. The requested resource is not found” karşılığını alıyorsunuz. Önemli bir konu olmadığı için lütfedip kısa bir açıklama da koymamışlar.
Rasathanede çalışan alimler

Rasathanede bir sektant​