EYVAH EYVAH 3. DÜNYA SAVAŞI KAPIDA

Moskova’daki terör saldırısını izleyen günlerde dış dünyadan şelale gibi haber, yorum, komplo teorileri yağıyor. Yaygın olarak kabul gören gerçek şu: bu çapta bir terör eylemini istihbarat/lojistik ve benzeri kapsamlı özlü yardım almadan üç buçuk sefil cihatçının kendi başına icrası tamamıyla ihtimal dışıdır. 2020 öncesindeki on yılın başında ve sonunda iki lideri öldürülünce IŞİD’in örgütsel bütünlüğünün korunamadığı biliniyor. Bunun anlamı, melun dış güçlerin bölük pörçük cihatçı taifesinin bazı gruplarını daha rahat kullanabileceğidir. Benim ilk gün sınıf arkadaşlarıma yansıttığım ham tepkiyi tekrarlayan çok oldu ama bu işin arkasında M-16’nın mı, CIA’nin mi, Ukrayna’nın mı parmağı var sorusunu araştırmayı Z Kuşağının Dan Brown ya da John le Carré hayranı üyelerine bırakalım. Aslında casus romanı meraklıları için çok cazip bir konu olduğu için lafını etmemekte zorlanıyorum.

Gençler, malum istihbarat örgütlerinin yanında hedefe konanları bir bilseniz. Bu eylemin Ukrayna savaşıyla dolaylı/dolaysız hiçbir ilintisi olamaz diyen herhalde çıkmaz. Sağcı solcu pek çok yorumcunun ilk aklına gelen tabiatıyla ABD’nin zehirli “askerî/sınaî ahtapotu” (Military Industrial Complex) zira bu yapı Amerikan siyasetini pençesinin altında tutuyor. Silahlar susarsa paracıkların akışı zora girer, dolayısıyla savaşın bir şekilde devamı şart diye düşünülüyor. O kadar ki, göreve gelince bu işi bir günde bitiririm diyen Trump seçim öncesinde Kennedy gibi suikasta uğrar mı diye soran bile var. Daha da ilginci, çok izlenen Amerikalı tanınmış askeri Uzman Douglas Macgregor Rusya’yı hedef alanlardan söz ederken oligarklar Rusya’yı parçalayıp paylaşmak istiyor mealinde konuşabiliyor, bunun daha ötesi yok.

Casusluk senaryolarının dayanılmaz çekiciliğini Z Kuşağına bırakıp dünkü yazımda değindiğim asıl büyük tehlikeye bakalım. Yerel seçimlerden başlarını kaldırıp iç ve özellikle dış medyaya şöyle bir göz atanlar bu kadar sık 3. Dünya savaşından söz edildiğine şaşırmış olmalı. Benzeri bir zehirli atmosferi 1980’li yılların ortasında Doğu/Batı çekişmesinin kızıştığı dönemde yaşamıştık. Başkan Reagan ciddi ciddi “Yıldız Savaşları” projesini pazarlama çabası içindeydi. Aklının ermediğini, bir aktörün hayal dünyasında yaşadığını bile bile NATO içinde karartılmış salondaki gizli toplantıda bir Generalin ekrandaki görsellerle Sovyet Nükleer balistik füzelerinin nasıl teker teker avlanacağını anlatmasını izlemeye mecburduk çünkü, sinema kovboyu Reagan’ın gerektiğinde nükleer silaha başvurmakta tereddüt etmeyeceğinin bilinci ve tedirginliği içindeydik. Bir fırsatını bulup Generale toplantıda sormuştum: “Nükleer füzelerin ABD kıtasına en erken 28 dakikada ulaşabileceğini biliyoruz, eksiksiz hepsini avladınız diyelim. Ama Türkiye ve Yunanistan’ı en fazla 7 dakika civarında vurabilecekler. Birini bile kaçırırsanız biz ne yaparız?”. Sorum cevapsız kaldı tabii ama toplantı sonrasında bir küçük grup müttefik delege kendi aramızda ABD/Rusya aleyhine kaynattık. Brüksel’deki NATO zirvesi öncesinde (1985) Moskova’da Sovyet-ABD ikili nükleer zirvesi yapılmış biz müttefiklere bilgi filan veren olmamıştı. O dönemde BM Güvenlik Konseyi üyesi beş devlet bu yaşamsal güvenlik sorununu sadece kendi aralarında tartışan tam bir nükleer mafya çetesi idi. Tüm diğer devletler ise farklılaşan statülere sahip paryalardı. Legal(!) denen bu beşibiryerde nükleer mafya grubuna günümüzde Kuzey Kore gibi ayaktakımı bile eklendi, çete epey büyüdü ve tehlike bayağı arttı.

Dünkü yazımda akılların başa gelmesi için galiba 3. Dünya savaşına yol açmadan bastırılması gereken birkaç yerel felaket yaşanması gerekiyor demiştim. Bu felaketlerin bir şekilde konvansiyonel silahlar düzeyinde tutulması elzem. Batılılar pis işleri için “Proxy” (vekil) dedikleri sersem aracıları kullanırlar. Böylece kendi elleri sözüm ona kirlenmez. Zelenski bunların en parlağı ve kendi insanına büyük zarar vereni. Batılılar Ukrayna fiyaskosunu sineye çekmemek için Rusya’yı aşırı bunaltırlar ise Putin’in de elverişli bir “Proxy”si var: dünya diktatörler fikstüründe saygın Kuzey Kore liderinin hemen ardından gelen Lukaşenko hazretleri, üstelik ülkesi savaşın sınır bölgesinde. Süslümanlar gibi beka sorunu iddiasıyla çıkıp bir küçük(!) nükleer taktik bomba sallarsa…

Gündelik azami kelime sınırının limitine vardık. (Arkası Yarın)