AHLAKSIZ YENİ DÜNYA – 9

Aldous Huxley’in anısına

Ukrayna savaşı sanırım Putin’in ilk büyük stratejik hatası. Bir fiske vurursam Kiev’de darbe ile başa geçirilen Amerikan kuklaları darmadağın olur hesabı yaptığını sanıyorum. Bizim Azerbaycan’la yakınlığımıza benzetilir ama Rusya Ukrayna arasındaki ilişkiler çok daha derin ve özlü. Uzun yıllar tek bir devlet çatısı altında beraber yaşadılar, çalıştılar.  Buna rağmen iki yıldır birbirlerini hunharca boğazlıyorlar. Tek adamlar 20 küsür yıl iktidarda kaldığında kendi yönetimleri içinde bile yalnızlaşıyor, desteksiz kalıyorlar. Uzmanlar/askerler ve kişilik sahibi onurlu çalışma arkadaşlarının yerini, bencil/cahil ayaktakımı alıyor. Bu özel çıkarından başka hiçbir değere, asgari ahlaki kodlara dahi sahip olmayan değişmiş/yenilenmiş çevresiyle lider hatalara, başarısızlığa sürükleniyor. Birkaç yıl önce Kremlin’deki bir milli güvenlik toplantısının fotoğrafı servis edilmişti. Putin çok büyük bir salondaki upuzun kocaman masanın başında yalnız, masanın taa öbür ucunda 8-10 kişilik küçük öbek içinde general vb filan kurmayları. Bu garip görüntüye sonra bulaşıcı pandemi bahane gösterilse de bir gizli güvenlik oturumunda liderle yakın çalışma arkadaşları birbirleriyle ancak bağırarak ya da hoparlörle tartışacakları mesafede oturmaz.

Burada ince bir ayırıma dikkat etmek lâzım. Hitler, Mussolini, Salazar gibi yakın geçmişteki diktatörler ayrı bir kategori oluşturuyor. Günümüz dünyasındaki benzerleri olan Kuzey Kore, Suudi Arabistan, Taliban gibi koyu karanlık, kıyıcı rejimler özel istisna gibi görülmekte. Artık buyurgan liderlere diktatör değil otokrat diyoruz. Otokrasiler griden siyaha farklı tonlara dağılan geniş bir yelpaze. Ortak noktaları hepsinde çok sayıda siyasi parti, parlamento ve seçimler var. Putin bunlar içinde kendi ülkesi bakımından otokrat pelerinli en başarılı diktatör. Sersem bir sarhoştan (Yeltsin) devraldığı perişan bir imparatorluk enkazını toparlamayı becerdi. Serbest piyasa kalkındırır dümeni ve Batılı haramilerin de yardımıyla ülkenin kaynaklarını yağmalamaya başlayan oligarklar mafyasını büyük ölçüde kontrol altına aldı. Dışarda husumete muhatap olduğu halde itidalli davrandı, içerde ise muhalif önderler ya kazayla zehirlendi ya da son hayatını kaybeden Navalni gibi aşırı soğuk ortamda eceliyle öldü (!). Burada ironiyle vurgulamak istediğim Putin’in İslam dünyasının kabadayısı Saddam gibi caniyane açık aptallıklardan uzak durduğu, melanetini maharetle yürütme kabiliyetine sahip bir diktatör olduğudur.

Sovyetler Birliğinin tam dağılması öncesinde Moskova, Budapeşte vb. gibi merkezlere Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı Türk Heyeti çalışmaları çerçevesinde görev ziyaretleri yaptım. 1991 Aralığında Merkeze döndüğümde dağılma süreci fiilen hayata geçmişti. Rahmetli Demirel’in özel temsilcisi olarak 1992 başında o sırada Moskova’dan dönmüş olan Aliyev’in başında olduğu Nahçıvan’a yaptığım uzunca ziyareti hiç unutmuyorum. Oradaki Rus askeri Moskova’dan para filan gelmediği için perişandı. Çarşı pazarı dolaştım ama asıl halkın içine girip hepsinin başını sokacak bir evi olsa da nelerden şikayetçi olduklarını soruşturdum. Gençler bu son beş cümleyi Putin Rusya’sı hakkında ahkâm kesen bu aksakalın kitap/rapor filan değil gözlemlediği hayat gerçeklerine dayandığını bilmeniz için kaleme aldım.

ABD başta Batılılar Rusya düşmanlığını çok abartıyorlar. Evet Putin başarılı bir siyasetçi ama sonuçta 20 küsur yıl iktidarda kaldığı için artık zora düşen bir diktatör. İtidalli bilinen ama çok kışkırtılan Rusya lideri (İngilizler Zelenski’ye Moskova’yı tahrip edecek füzeler mi veriyor sorusu medyada duruyor) mevcut konjonktürde gerçekten tehlikeli olabilir. Batı akıl dışı bir yaklaşımla bunu neredeyse umutla bekliyor.