Aldous Huxley’in anısına
Gençler, Z Kuşağı ve Anadolu’muzun yıldızları, Sitemi tüm tıklayanlar arasında sizlerin oranını bilmeme imkân yok. Yalnız, bu oranın küçük veya büyük olmasının pek önemi de yok. Sitenin Yöneticisi torunum Atakan kontrol etti. Google’da görünürlük sayısı yüksek, tıklanma sayısı düşük imiş. Sınıf arkadaşlarım ve can dostlarım telefonlarından WhatsApp mesajlarına bakabiliyor ama seksen yılı çok aştıkları için bilgisayardan internete girip siteme tıklamaları kolay değil. Bu mantıkla sayısı düşük tıklayıcı grup içindeki gençlerin oranı bana yeter diyorum.
İtiraf edeyim gençlerin sıra dışı değerlerinin ben bu yıl farkına vardım ve yeni kavuştuğum bu bilinç giderek derinleşiyor. Sömürülen işçi sınıfının hakça/insanca bir dünya yaratmakta öncülük yapacağı hayali geçen yüzyılda girişilen deneyler sonucunda gölgelendi. Karınları doyup, yaşlanınca otoriteye boyun eğme eğilimi yükseliyor. Aydın takımının kendi kuşağını inkâr edip saf değiştirmesi de kolay değil. Geçen yıl siteme ülkemizdeki gelişmeleri doğru anlamak ve değerlendirmek tasası egemendi. Artık ümidimi gençlere bağladım. Onların erkenden yönetici olabildikleri bir düzen oluşturulduğunda yaşlananlar yozlaşmaya başladığında daha kolay gereğini yaparlar. Moruklar kendi aralarında birbirlerini tasfiyede çok başarısız (Örnek ABD’nin manyak/bunak ikilisi).
Mülkiye’miz 3. Sınıfından önceden tanımadığım bir öğrenci bana telefonda F-35 rezaleti ve F-16 milli utancının motor tipleri dahil teknik özellikleri hakkında bir çırpıda öyle şeyler söyledi ki gerçekten çok şaşırdım. Kendisi gibi cingöz bir arkadaşıyla ziyaretime gelmek istediklerini söyleyince de çok sevindim. Siteme yüzlerce yaşlı tıklayacağına böyle zihin antenleri dünyaya ve ülke sorunlarına açık birkaç genç baksa yeter. Okur yazar bir toplum değiliz. Kadim bir devletten bize kalan şifahi kültür mirasıyla idare ediyoruz. İncelikli ve zarif klasik musikimizin kayda geçirilmesi bile (öncesi usta/çırak ve düm/tek’tir) daha dün kadar yakın.
Kısacası gençler son yıllarda çarpıcı etkilerine tanık olduğumuz yoğun “dijital devrim kasırgası” sayesinde eski kuşakların kapalı devre/puslu dünyasına hapsedilmeye artık razı değiller. O kadar ki, Arap dölü, Muaviye çocuğu Süslümanlar, ülkeyi imam hatiplerle doldurdukları halde çok mutsuz. Mezunlarımız Deizm’e kayıyor diye sızlanıyorlar. Kendi çocuklarını haram parayla Batıda eğitime gönderip Türkiye’de ağlaşmalarının nedeni kafası çalışan kız ve erkeklerin Tanrının hissettikleri varlığıyla yobaz hurafeleri arasında hiçbir bağlantı olmadığını keşfetmeye başlamaları. Çocuklar bu olağan üstü evrenin yaratıcısına inançlarını koruyor, buna karşılık kendilerine din diye yutturulmaya çalışılan saçmalıkları deliğe süpürmeye başlıyorlar.
Aynı etkilere maruz kalan bazılarımızın şimdi atalarımızın Gök Tanrı (Tengri) inancına yönelmeleri de hiç şaşırtıcı değil. İnsanlığın dinler tarihinde sürü sepet tanrı bir arada, aynı anda kutsanıyordu. Hristiyanların bir bölümü eski alışkanlıkla hala İsa Peygamberi Tanrının oğlu yani bir tür insan kılığında tanrı sayıyor. Oysa atalarımız daha işin başında Tanrının tek ve en yüce yaratıcı olduğuna inanmışlar.
Ukrayna savaşına bu yıl Gazze soykırımının eklenmesi sarsıcı bir uyandırma işlevi gördü. Hiçbir kurtarıcı ışık olmaz ise kahrolup tükenmek işten değil. Yüce Tanrı da insanoğlu denen üç beş kum zerresi memeli canlının hatırına yarattığı evrenin kurallarını bozmaya razı değil. Tengri inancı sayesinde aradığımız yanıt ve çözümleri Tanrının bize Doğa ile bahşetmiş olduğunu biliyoruz.
Gerçek apaçık ortada, Tengri insanlık âlemini uzaktan sessizce seyrediyor ve bizi kendisine yakınlaştıran “kutsal pırıltı” ya da sadece insana özgü “Tanrısal mücevheri” = aklımızı kullanmamızı umuyor. Görünen o ki, kaderimizi belirleyen yerli/yabancı siyasetçi taifesiyle bu gerçekleşmesi zor bir beklenti. Halen Orwell’in 1984’ünün şartlarına bir ölçüde girmiş bulunuyor ve giderek batıyoruz. Silah ve kokain tacirleri, rüşvetini peşin verdikleri “Soysuz” yöneticilerle bir süre sonra gelişmiş teknolojiyi (yani aklımızın en övgüye lâyık ürününü) kullanarak dünyamızı patlatıp çatlatabilirler. Ancak, hiç dert değil. Sonsuz büyüklükteki evrende bizimkine benzer silik, mavi başka noktacıkların var olmadığını düşünmek bir yerde Gök Tanrıya saygısızlık, bir yerde de Orta Çağ papazları gibi Homo Erectus’ü tekil birey ve Samanyolu’nun merkezi saymak sersemliği olur. Değerli yazarımız Gülten Akın’ın “Yitikler Gecesi”ni anarak bitirelim:
Şimdi dünya boşlukta yavaş
Sen bütün canlılardan uzaksın yalnızsın
Rüzgâr uslandı doruklarda
Dağ çiçekleri uykuya vardı
Ay bacadan aştı uyumaz mısın


