ÇIĞLIK: SİNAN KANIN YERDE KALMAYACAK EVLAT

Bir toplumda utanma duygusu rezil kişiler tarafından yok edilince artık her şey olağan, her şey mübah sayılıyor. Birisi hiç çalışmadan her ay bankamatikten rahatlıkla maaş çekebiliyor, diğeri AKP’de daha yüksek bir siyasal statüde olduğu için beş/on maaşı kendine hak görüyor. Sırıta sırıta toplum içinde dolaşabiliyorlar. Bu tiksindirici çürüme ülkemizde kangren olma aşamasına ulaştı.

Haberi ilk öğrendiğimde ağzımdan “bu kadarı olamaz artık” kelimeleri döküldü. Sinan Ateş davası ilerde Cumhurun marifetleri tarihe kayıt düşülürken “simge olay” diye nitelenerek yazılacak, uzak durulması şart ahlaksızlık/hainlik örneklerinin ilk sırasında yere alacak.

Bu cinayetin araştırılması, aydınlığa kavuşturulması çabalarında ağır sorumluluğu bulunduğu:

  1. en azından MHP’de işgal ettiği icracı yüksek mevki;
  2. zehir satıcısı torbacılar adeta polis korumasında Ankara’nın ortasında Sinan’ı katlettikten sonra hiçbir şey olmamış gibi sessiz kalması nedeniyle aşikâr olan biri var.

Yahu, kendi evladınız öldürülmüş, insan olan böyle bir olayda öldürülen yabancı olsa dahi şöyle veya böyle doğal bir tepki verir. Üstelik Sinan kendi camiasında sevilen, toplumda takdir gören dürüstlüğüyle tanınmış iki küçük çocuk babası genç bir akademisyen. Taş yüreklerinizin sızlaması için daha nelerin olması lazım?

Ruhunun karanlığı yüzüne sinmiş, kızdıklarını emrindeki ite kopuğa bazen öldüresiye dövdüren, namuslu gazetecilere mafya babası ağzıyla ağır tehditler savuran, Gulyabani heybetinde, alkol kokusu saçan ağır sıklet bir çakma mafya babası Ayşe Ateş’i mahkemeye vermiş. Hem vallahi hem billahi.

Nurlar içinde yatmakta olan Abidin, uyan, kalk mezarından gel, yalnız ve güzel ülkemizde artık mutluluğun resmini yapmak mümkün değil ama utanmazlığın resmini yapabilirsin. Öyle bir rol modeli mevcut ki, yaratacağın tablonun kopyalarına Edvard Munch’un ünlü Çığlık Tablosunun sergilendiği her salonda yer verilecektir.

Halen siyasi vesayet altında yürüyen bir sözde yargı süreci sona ermek üzere deniyor. Daha doğrusu çok uzayan bu mesele yakında kapatılacak deniyor. Türk törelerine göre dikenli konularda söz söyleme hakkına sahip kıdemli bir aksakal olarak bu hayali kuranlara kısaca diyeceklerim var:

  1. C. yabancıların sınırlarını cetvelle belirlediği bir Orta Doğu Arap emirliği değil. Kadim devletlerde bu tür vahim suçlar bu kadar kolay kapatılamaz.
  2. Arap muhibi Süslümanların günümüzdeki saltanatı geçicidir. Tıpkı aşırı ateş yapan musibet bir grip gibi. Çalıp çırpmaları işba noktasına ulaştığında soluğu hızla Londra’daki tefeci efendilerinin aguşunda alıp ortalığı boş bırakacaklardır.
  3. Türk ulusu Gazi Meclisimize yetkilerini geri verdiğinde görev alacak gerçek hukuk adamları ayak takımının ucuz hesaplarına takılmaz çünkü hukuka gönül vermiş olan siyasi emir komuta altında kendi öz kişiliğinin aşağılanmasına izin vermez, buna tahammül edemez.
  4. TENGRİ’den aldığım güç ve ilhamla neler olacağını ben size şimdiden söyleyebilirim:
    1. İktidara güvenip mahkeme salonunda küstahlaşan torbacı artıkları devletimiz geri geldiğinde bülbül gibi konuşacaklardır çünkü konuşturulmaları çok kolaydır. Zoru görünce efendilerini anında satarlar.
    2. Soruşturmanın yoğunlaşacağı iki ana eksen, Mersin’de kokain, Iğdır’da metanfetamindir. Bu kadar büyük pislik içinde çok büyük paralar dönmeden yapılamaz.
    3. Zehir tacirlerinin güç aldığı odakları etkisizleştirmek için para trafiğini kontrol altına almak şarttır. Bu yapıldığında ortaya çıkacak sürpriz isimleri umarım ömrüm yeter görürüm.

Bu satırları yazarken gözümün önünde, resimlerdeki tertemiz yüzüne öz kızımmış gibi baktığım yiğit bir anne ve manevi torunlarım iki yetim kız çocuğu var. Bu görüntü her aydın yurtsever gibi bana derin bir acı veriyor. Kendi kuşağımı suçluyorum. Biz ne yaptık ki bu durumlara düştük?

Tek tesellim, üç buçuk yobazın Ata’mızın  mirasını yok etmeye güçlerinin yetmeyeceğinden emin olmak çünkü biliyorum eşkıya T.C.ye hükümdar olmaz. Yalnız bizi çok fazla hırpalayıp yordukları da bir gerçek