NEDİR BU SİYASETÇİLERDEN ÇEKTİĞİMİZ?

Hades’in sarı nokta darbesine maruz kaldığım Mayıs ayının ilk yarısında, necip milletimize sığınma hevesi pek tutmadı. Sevinç’le çaresiz gittiğimiz Psikiyatr Hekim, sözlü tavsiyelerine ilâveten bir “zombie” ilacı verdi. Bu sayede biraz sakinleyince, Youtube’ün oluşturduğu dijital “gör-dinle” (yani okur yazarlığı boşver) denizine balıklama dalmam ise bayağı işe yaradı.

1 Ağustos’ta “tamam” dedim; yerli siyaset “anormal” sularda debelenip dursun; ben normalleşmeyi başardım yahu!. Masamın üstündeki Amazon’dan getirttiğim dört çeşit büyüteci kullanıp koca ekranda 22 punto Word sayesinde bunları yazmaya çabalarken inceden gururlanmaktayım galiba. “Türk pes etmez” diyerek azıcık zevklensem pek ayıp kaçmaz sanırım. Stephen Hawking’in motor nöron hastalığını bilgisayarlar yardımıyla yenmesinin yanında lafı edilmez ama bu da computer/insan işbirliğinin küçük ve gözler söz konusu olduğu için anlamlı bir örneği.

Dünya üzerinde kızışan büyük bir dijital atılım/devrim kavgası da tam bu döneme denk geldi. Yapay zekâ öylesine çarpıcı/şaşırtıcı adımlarla üzerimize geliyor ki, Türkler henüz pek farkında olmasa da iş giderek büyüyor. Patırtının merkezinde “yapay zekâ nasıl gelişmeli; denetimli mi, özgürce mi?” tartışması yatıyor.

Beynimizdeki nöronların işlevlerini taklide özenen ve artık miniğin de miniği üretilen çiplerin önceden yıllık/aylık olan verim artış hızı 2023 sonundan itibaren haftalık hatta günlük olunca, anlaşılan milleti “bizim yerimizi robotlar mı alacak” korkusu bastı. Güncemde daha önce yer verdiğim bir düzine “Aldous Huxley’e saygı” yazı dizisini okuyanlara ise hafakanlar bassa yeridir. George Orwell’in 1984 başlıklı romanındaki atmosferi biz 2017’de Sudan tipi Başkanlık rejimimize terfi ettiğimizden beri yaşamaktayız hamdossun. Necip milletimizin insanüstü tahammül kapasitesini böylece deneyimlemiş olduk. Ancak, böyle giderse ve Huxley usta aşamasına yaklaşırsak  başımıza gelecekler Orwell’in Büyük Birader’ini mumla aratacaktır.

Aslında sözünü ettiğim kavga eskidir. Gençlere hap halinde özetleyeceğim ama siyasetçilerden rahat/huzur yok ki. Ortalığa pat diye İnstagram kapatıldı haberi düştü. Sarı nokta yüzünden Youtube’te videolar arasında bocalarken bu son haberin yarattığı şaşkınlıkla ciddi uğraşlara ara vermem lüzumuna nihayet kâni oldum.

Daha önce bir dost telefon etmişti:

– “sen ilgini kestin biliyorum ama müjdeyi ben vereyim dedim. İsrail’e girme kararı aldık, soykırıma son vereceğiz”.

– “Saçmalama” diye tersledim.

– “Sen uyuyorsun, Erdoğan Rize’de açık açık söyledi, dünya ajanslarına da haber düştü”

– “Olmaz öyle şey, Dimona çölüne gömülü deve kuşu yumurtası gibi nükleer bombaları Erdoğan bilmez olur mu? Netenyahu kasabı geberme öncesi iki tanesini sallasa Ankara/İstanbul tarih olur”…

İşte, hiç ciddiye almadığım bu abuk sabuk konuşma sonrası Kuzey Koreyi çağrıştıran İnstagram yasağı haberine gel de duyarsız kal. Lâhavle derken Z kuşağı torunum:

-“İnstagram çalışıyor. Bak şimdi girdim bu cami resmi Erdoğan’ın instagram hesabından” ukalalığını yaptı.

– “Hoppala, bizim VPN’e başvurup ben de görüp rahatlayayım bari” dedim. Yok hiçbir halt yok, çocuk beni işletti demek.

Neyse, asıl önemli olan şu ki: yasak doğru imiş. Yahu Göbbels muadili mühim işlerle görevli Fahrettin Altun diplomalıdır, yabancı dil filan bilir deniyordu. Yani Kartal İmam Hatip sürümü yöneticiler taifesinden değil. Bu kadar büyük bir hataya nasıl düşer?. İnstagram şimdi kendisine büyükçe bir para ödülü verse yeridir. Türk milleti gizli/yasak işlere pek meraklıdır. Önceden hiç merak etmemiş olan şimdi “neymiş?” diye bakmaya heveslenir. Opera tarayıcısı bir ara bedava VPN veriyordu, şimdi de mutlaka bedavası bulunur. Kısacası, şu bizim badem bıyıkların işlerine akıl erdirmek çok zor.

İsminin telaffuzu zor olduğu için benim “ZAK” dediğim Mark Zuckerberg halen dijital dünyayı birbirine katmakta. Bugün böyle abuk sabuk işlerle yorulunca asıl ciddi meseleleri gençlere özetlemeye halim kalmadı. ŞEN OLASIN SEN Z KUŞAĞI.