31 Mart 2024 Pazar günü ilerde “demokrasi bayramı” olarak kutlanacaktır. Necip milletimiz, İngiliz/Fransız ortakların savaş sonrası harita üzerinde sınırlarını cetvelle çizdikleri bir Arap devletinin ya da uyduruk bir Şeyhliğin değil kadim Osmanlı İmparatorluğunun küllerinden doğan çağdaş T.C.’nin vatandaşı olduğunu nihayet hatırladı. Dün kaybedenler Cübbeli’nin iğrenç/sahtekâr suratının simgelediği Türkiye’nin ve Ata’mızın düşmanlarıdır; KUTLU OLSUN.
Ümmet hayali kuran dolar yeşili meftunu Süslümanlara böyle bir darbe indirilmesi elzemdi. Bu olmasaydı korkunç bir girdabın içine düşmek üzereydik. AKP’lilerin “monşer” diye aşağılamaya kalkıştıkları bir mesleğin mensupları 2017 başında referandum oylamasından üç buçuk ay önce açıkça “teklifiniz yasalaşırsa hukuk devleti kalmaz, Türkiye’yi batağa sokarsınız” uyarısını yapan bir bildiri yayınladı. Hukuka, ülke çıkarlarına ve vicdanlarına göre değil Erdoğan’ın zaman içinde çelişebilen emirlerine göre parmak kaldıran siyasetçiler gündeme geldiğinde 2021 sonrasında daima, bu kesinlikle Türk tipi filan değil “Sudan Tipi Başkanlık” diye yazdım. Erdoğan’la aynı zihniyeti paylaşan Sudan liderinin ülkesini bölünmeye götürdüğünü vurgulamak için. Neyse ki, sınırlarında gezinmeye başladığımız bu tehlikeye Türk milleti dün nihayet “DURR” dedi.
Girdaba yuvarlanmaktan artık ilke olarak kurtulduk ama bizleri çok zor günler bekliyor. Yirmi küsur yıl iktidarda kalan tüm otokratlar çevrelerini kuşatan vasıfsız yalakaların etkisiyle hataya sürükleniyor. Putin son örneklerden biri. Erdoğan dün gece Balkon konuşmasında demokrasi edebiyatı yaptı ama bu kadar ağır bir yenilgi hiç olmamış gibi “daha dört küsur yıl iktidardayız” lafını ısrarla tekrarladı. Zayıf sayılan demokrasilerde bile benzeri bir örnek var mı? Hiç sanmıyorum.
Seçimi kazananlar coşkuyla kutlamak için meydanlarda toplanmaktaydı. Erdoğan Ankara’da konuşacak diye önceden duyuru yapıldığı için liderleri yenilgiye üzülmesin diye AKP’lilerin gece yarısı Balkon önünde toplanmış olduklarını düşünebilirdik. Erdoğan ağzından kaçırdı meğer “bir telefon üzerine” koşup gelmişler. Erdoğan başarılı bir hatip, ses tonunu ve vurgulamaları iyi kullanmaya alışık ama ilk defa bu kadar dağınık hatta tutarsız bir hava içinde gördüm. “Darbeyi yedik ama dağılmadık ayaktayız, geri döneceğiz” mesajını vermeye çalıştı.
Ben de “bu iş acaba nasıl olacak?” sorusuna daldım. Yorumcular akla gelebilecek her türlü ihtimalden söz ediyorlar. Dış sermayenin yerinde kalmasını istediği Mehmet Şimşek’e dokunmaya cesaret edemeyecektir. İçerde yumuşama ihtimali de gerisi gelmeyecek laf ve vaatler üretme dışında yok gibi. Mesela, doğu illerine bir bahaneyle geçici asker taşınması olayına bakalım. Jandarmanın başında Süleyman Soylu’nun bir yılda üst rütbe verdiği kankası ünlü Arif Çetin bulunuyor. Bu ikilinin arkasında da kapı gibi Bahçeli var. Balkon konuşmasında Kandil’in belini kırmaktan söz eden Erdoğan bu ikiliye dokunabilir mi? Mehmet Şimşek’in birkaç ay sonra çaresiz IMF’e gitmesi gerekecek, “hayır” diyebilir mi? IMF demek sermayeyi pek üzmeden yokluk/yoksulluğun faturasın halka ödetmek demek. Halkın zaten canı burnunda. IMF’e kafa tutmaya kalkarsanız dünyada kimse Gri Listeye alınmış bir ülkeye yüz vermez. Kısacası, Erdoğan dışarıda aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. İçerde de böylesi ağır bir mağlubiyetin yönetici blokun içinde çatlaklar yaratması doğa kanunudur.
Dünya liderimizin işi gerçekten fevkalade zor, üzülüyorum


