2022/04- Saadet Partisi

[Önce zorunlu bir açıklama]

Ocak ayı başında bilgisayarımda adresi bir şekilde kayıtlı herkese şöyle bir toplu ileti gönderdim:

“Dostlar,   2021 biterken T.C. uçurumun kenarındaki son viraja girdi.  Hepimiz çok tehlikeli günlerin kapımızda olduğunun farkındayız.  “Güçlendirilmiş parlamenter sistem” hayaliyle günlerini geçiren muhalefetimiz ise ekonomi kötü diye seçimleri nasılsa kazanıp iktidara geleceğine inanıyor. Oysa “armut piş ağzıma düş” tembelliği günümüz şartlarında felaketlere davetiye çıkarmak demektir. Elde kılıç minbere çıkan Dürrizâdenin vekili 2023’te yüzüncü yıla nasıl girmemiz gerektiğini lafı hiç dolandırmadan açık açık söyledi. Hilafete “hoş geldin” demeye niyetim olmadığı için ben de oturdum vasiyetimi yazdım. Medyada yayınlama şansım olmadığı için aceleyle bir Blog açmaya karar verdim.

2022 yalnız ve güzel ülkemizin Taliban kafasıyla insan yerine konmayan yoksul kız çocuklarına, soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen kadınlarına, bedeviye dilenci yapılan gençlerine, gavura paralı asker olarak sunulan erlerine esenlik, özgürlük, fırsat eşitliği ve Gazi’nin T.C.sini geri getirsin diyorum”.

Sonrasında sözünü etmeyeceğim bir iki ameliyat da içeren sağlık sorunları çalışmamı engelledi. Alelacele oluşturmaya çalıştığım blokta dördüncü yazı olan “Saadet Partisi”ni yeniledim. “Altı muhalefet partisinden halka güven verecek ortak aklın sözcüsü mütecanis bir kolektif liderlik oluşması mümkün mü? Bu sorunun yanıtı altı partinin liderini tek tek mercek altına almakta yatıyor” diye düşünerek bu işe başlamıştım. Sonrasında geçen günler kolektif liderlik ümitlerimi hırpaladı; bu nedenle liderleri tek tek değerlendirmeyi daha kısa tutarak bu çalışmayı farklı bir yaklaşımla sürdüreceğim. Ancak Saadet ve Deva programımdaki ilk iki sırayı koruyor.

Hemen söylemeliyim, altı parti başkanı içinde mercek altına alınmaya değer lider özelliklerini kişiliğinde barındıran kişi bence Sayın Karamollaoğlu.[1] İkinci sırada DEVA partisini inceleyecek olmama bakarak bazı okurlar oy toplamı halen yüzde beş-altı civarındaki iki siyasi partiye öncelik vermemi yanlış bulabilirler. Oysa, sanıldığı gibi her şeyi kamuoyu araştırma şirketlerinin bulduğu güncel oy oranları arasındaki farklar belirlemez. Bugünkü düşük oy oranı geçici bir matematiksel veridir. Haksız şartlarda ancak AGİT denetiminde görece eşitlik koşullarında sözde serbest seçimler yapılabilirse (ki, ben maalesef kuşkuluyum) özellikle DEVA ’nın oy oranı şaşırtabilir. Tabii altı lider önümüzdeki dönemde AKP’ye özel davetiye çıkarmazlar ise.

Temel Bey dayandığı seçmen kitlesi açısından hepsinden daha dar bir hareket alanına sahip. Bu ciddî zorluk yetmezmiş gibi “güçlendirilmiş parlamenter sistem” dedikleri her neyse, onun sonu gelmez toplantılarında kendisini temsil eden yardımcısı hareket alanını daha da daraltan ve bana acaba doğru olabilir mi dedirten bir laf etmiş.[2] Bu ciddî handikaba rağmen yurtseverliği önceleyebilen bir aydın. Belli ki iktidardaki cahil cühela siyasal İslamcı taifesinden çok farklı, kültürlü bir kişi. Ülkenin tehlikelere maruz kaldığını gördüğünde parti mülahazalarını ya da kişisel mevkiini muhafaza endişelerini geri plana atabiliyor. Hem de AKP liderinin Saadet Partisinin en etkili kurucularından birini açıkça kendi tarafına çekmeye çalıştığı bir dönemde. Öncesinde de açık açık “Ben İslamcı değil Müslümanım” diyebilmişti.  Sayın Temel Karamollaoğlu bu bakımdan diğerlerinden birkaç adım önde görünüyor.

Benzeri bir beyanı kendi farklı seçmen kitlelerinin özel duyarlıklarını gözetmeye mecbur ve mahkûm(!) diğer parti liderlerinden hiçbiri yapamaz. Bu cesareti gösteren “lider” sıfatını hak ediyor demektir. Kapalı özel toplantılarda yurtseverliğinin örneklerini parti mülahazalarına pek bakmadan ortaya koyduğunda diğerlerini mutlaka etkileyecektir. Zira onların da yurtseverliğinden kuşku duymanın âlemi yok. Eksik olan cesaret takviyesini meşveret sırasında edinebilirler.

Temel Beyin çok farklı, sakin, ölçülü ama etkili bir yaklaşımı var. Erdoğan ekonomik kararlarını NAS’a bağlayınca çıtayı yükseltmek de MHP’nin Hükümetteki temsilcisi Soylu ’ya düştü. Sık kullanılmayan bir İslami kavram olan NAS’ı millet pek anlamadı ya, engin dini bilgilere sahip Soylu açıklayayım telaşıyla hemen devreye girerek siyaseten yaptıkları her işi Allaha yükleyiverdi.  Ancak algı yönetimi açısından hitap edilen kitlenin kanaat önderlerini etkileyebilecek en zarif ve zeki hamle Temel Beyden geldi. Yaratıcıyı siyasi günahlara ortak etme girişimine çok sinirlense de öfkesini bastırıp Soylu’yu Hasan Sabbah’ın adamları Haşhaşilere benzetiverdi.[3] Diğer parti temsilcileri de benim gibi zevkle izlemiş olmalılar.


[1] Beni şahsen tanımayanlar bilmeli: kendimi sol-Kemalist olarak tanımlarım. Saadet Partisiyle hiç ilişkim olmadı.

[2] Bu çalışma iktidarı devirelim diye yapılan bir çalışma değil.

[3] Algı yaratmada Soylu ile karşılaştırıldığında Erdoğan lehine böyle bir kalite farkı çok normal ama bu ayrı bir bahis.